HASAN SABBAH

HASAN SABBAH

HasanSabbahKurumsal-inançsal-siyasal bir kuruluş olarak geliştirdiği İsmaililik-Batiniliği genellikle, tin, insan, us, evren, Tanrı, uzay, boşluk bilgi, imamlık, oluş gibi konular üzerinde duran Hasan Sabbah’a göre, şeriatın ileri sürdüğü gibi, evrenin dışında bir öte evren (ahiret) yoktur. Yargı günü, yeniden dirilme, gerçek değildir. Evrende mutlu yaşayan cennette, mutsuz olan ise cehennemde demektir. Tanrı yaratıcı nitelik taşıyan doğal bir güçtür. Tek Tanrıcı dinlerin ileri sürdüğü gibi evren üstü yoktan varedici bir varlık değildir, yargılayıcı özelliği de yoktur. Şeriat dışı bu inanç ve uygulamalarından dolayı,  Hasan Sabbah hakkında özellikle Sünni ulema tarafından, kale devletinde katiller (assasins) ve suikastçılar yetiştirmiş uyuşturucu içirilerek sahte cennet yaratmış gibi iddialarda bulunanlar olmuştur. Hasan Sabbah esasen tarihi belgelerde savaştan kaçınan bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün Ağa Han diye adlandırılan ve İsmailiye tarikatının lideri olduğu kabul edilip, her yıl müritleri tarafından ağırlığınca altınla tartılan Dai’nin kök ağacının Hasan Sabbah’a ve Alamut’a dayandığı bilinmektedir.

Hasan Sabbah (1035 - 1124),  “İsmailiye” içerisinde tarih boyunca en çok söz edilen filozof.  Hazar Denizi yakınlarında ulaşılması zor bir tepe üzerinde bulunan Alamut Kalesi’nde bir örgüt kurarak, Bâtıniliğin İran’da yayılması, siyasal bir kuruluş olarak etkinlik göstermesine çalışmıştır. Hasan Sabbah 35 yıl kaleyi hiç terk etmeden. Kaledeki evinden hiç çıkmadan zamanını okumak ve yazmakla geçirmiştir. 13 Şubat 1124’de hastalanan Hasan Sabbah, yaşı hayli ilerlemiş olduğundan (89 yaşında) yönetimi, kalenin ve inancın önderliğini yapacak yine kendisine bağlı başka kalenin (Lamasar) komutanı olan Buzurg Ümid’e bırakmış, 23 Mayıs 1124’te Alamut Kalesi’nde ölmüştür.

Hasan Sabbah 1035’te İran’ın Rey kentinde doğdu. Asıl adı Hasan b. Ali b. Muhammed al-Sabbah, al-Hımeyri’dir. el-Cüveyni’nin Tarih-i Changusa’sında bildirdiğine göre, Hasan Sabbah, Yemen’den göçerek Rey’de yerleştiği söylenen Ali b. Mehmed’in oğludur. Hasan Sabbah, on dört yaşına değin babasından ve babasının çevresinden On iki İmamcı Şii eğitimi aldı. Daha sonra dönemimin ünlü İslam bilginlerinden İmam Muvaffak Nişaburi’nin öğrencisi oldu; ondan gökbilim ve matematik öğrenimi gördü. Arkadaşları arasında İranlı ozan Ömer Hayyam ve Selçuklu veziri Nizamülmülk olduğu söylense de araştırmacılar bunun bir uydurma olduğu görüşünde. Çünkü Nizamülmülk (1018 - 1092) ile Hasan Sabbah (1035 - 1124) ve Ömer Hayyam (1048 - 1131) arasında, yaş farkı bulunmaktadır. 17 yaşında Amira Zarrab adındaki bir şahıs aracılığıyla Kahire Hatımi Halifeliğinin bölgedeki “İsmaili” önderleriyle tanıştı ve İsmaililik inancıyla ilgili onlardan eğitim gördü.

Çalışmalarını geliştirmek için Fatımilerin hâkim olduğu Kahire’ye gitti (1078). Üç yıl Kahire ve İskenderiye’de dönemin ünlü bilginleriyle birlikte oldu. 1081’de İsfahan’a dönerek, yetkinleşmiş bir şekilde mücadeleye başladı, yaklaşık 9 yıl çeşitli kentleri gezerek, İsmaililiği yaymaya çalıştı. Bu çalışmaları sonucu var olan İsmaili tabanını daha da genişletti. Çevresine topladığı İsmaili müritlerinin yardımı ile 1090’da İran’ın Kazvin bölgesinde bulunan Alamut Kalesini ele geçirdi. Kaleye hükmeden Alevi Mehdi, kaleyi terk etmek zorunda kaldı. Bir kısım İranlı tarihçilere göre Sabbah, Mehdi’ye büyük bir meblağ değerinde altın vermiştir. Alamut’un Hasan Sabbah tarafından alındığı haberleri Selçuklu Sultanı Melikşah (1063–1092), Hasan Sabbah’ı ve örgütünü yasadışı ilan etti; veziri Nizamülmülk komutasında bir Selçuklu ordusu Alamut Kalesini Hasan Sabbah’tan geri almak için kuşattı.

Kuşatma dört ay sürdü. Kuşatma sırasında Nizam’ül Mülk’ün (1018–1092) bir Batini fedaisi (Hasan Sabbah’ın fedaisi olduğu rivayet olunur) tarafından bıçak darbesiyle öldürülmesi, bu arada da Sultan Melikşah’ın da, ölmesi (1092) nedeniyle kuşatma kaldırıldı. Kale daha sonraki zamanlarda da alınmak istendi bunu başaran olmadı. Alamut Kalesi ve oradaki yönetim varlığını Moğol Emiri Hülagu tarafından 1256’te ele geçirilmesine kadar sürdürdü. Hasan Sabbah’ın otobiyografisi dâhil yazdığı eserleri Moğollar tarafından yakıldı. Moğollara yakınlığıyla bilinen el-Cuveyni isimli birinin yangından sonra kaleye giderek otobiyografiyi bulduğu kısmen kopya ettirdiği bilinmektedir. ………………devamı ve tamamı Homeros’tan Yaşar Kemal’e Özlü Sözler ve Yaşam Öyküleri adlı iki ciltlik kitabımda

Related Articles

Yasal Uyarılar