Ankara'nın Başkent Oluşunun 100. Yılı

Ankara'nın Başkent Oluşunun 100. Yılı

Değerli dostlar bugünün konusu Ankara’nın başkent oluşu. Ankara’nın başkent oluşuna geçmeden o günlere nasıl gelindi kısa bir özet yapmak isterim.
Bilindiği gibi 1914- 1918 yılları arasında I. Dünya Savaşı olmuştur. I. Dünya Savaşı Avrupa merkezli küresel bir savaştır.
Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Ferdinand'ın 28 Haziran 1914'te bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna'da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuşsa da; 1. Dünya Savaşı'nın en önemli nedeni Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik düşüncesidir. Diğer nedenleri ise devletlerin bağımsızlık isteklerinin artması, hammadde ve sömürge arayışı ve devletlerarasındaki silahlanma yarışının hızlanmasıdır.

Ahi Evran Anadolu'da Kurduğu Ahilik Teşkilatı ve İsyanı

AHI EVRAN
-Anadolu'da Kurduğu Ahilik Teşkılatı ve İsyanı-

Cengiz YILDIRIM
Araştırmacı-Yazar
E-posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
e-posta Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye

 

 

 

Öz

Üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasında toplumu biçimlendiren, kültür oluşumuna katkı sağlayarak gönül dünyamızı aydınlatan büyük değerlerimiz olmuştur. Bunlardan biri de Anadolu’da Ahilik teşkilatını kuran Ahi Evran’dir. Ahi Evran, İlmi, mesleği ve Anadolu’da kurduğu Ahi teşkilatıyla adını ve etkisini günümüze taşıyan, kültür, ahlak ve iktisadi bakımdan İslam mirasının oluşumuna önemli katkı sağlayan manevi mimarlarımızdan sayılır.

Ahiliğin Anadolu’da teşkilatlanması, ünlü sufi bilgin Fahrettin Razi’nin öğrencileri Evhadüddîn-i Kirmânî ve Ahi Evran’ın irşad faaliyetleri ile başlamıştır. Bu faaliyetler neticesinde, Anadolu’da çok sayıda tekke ve zaviye inşa edilmiştir. Ahi Evran, olgunlaşan düşüncesi neticesinde kaleme aldığı eserleriyle de Anadolu insanına hizmet eden seçkin bir tıp âlimidir. Eserleri, ilim ve düşünce dünyamıza zenginlik katar niteliktedir.

Bu makalede; Ahi Evran ve hayatı, Ahilik adabı, ayin-erkân, Ahi şecere-nâmeleri, fütüvvet-nâmeler ve fütüvvet-nâme örnekleri, Ahilikteki yemek kültürü, Ahilik-Bektaşilik münasebeti, Hacı Bektaş ve Ahi Evran’ın Osmanlı Devleti’nin kurulmasındaki rolleri, Ahi Evran, Ahi ve Ahilik, Ahiliğin yeri vb. değerli konulardan bahsedilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ahi Evran, Ahi, Ahilik, Fütüvvet, Tekke, Zaviye,

Abstract

In the Anatolian geography we live on, we have had great values that have shaped the society and enlightened our world of hearts by contributing to the formation of culture. One of them is Ahi Evran. Ahi Evran is one of our spiritual architects who shaped the culture of Anatolia. He is a person who carries his name and influence to the present day with his science, profession and the Ahi Organization he founded in Anatolia, and makes an important contribution to the formation of the Islamic heritage in terms of culture, morality and economy.

The organization of the Akhism in Anatolia started with the guidance activities of Evhaduddin-i Kirmani and Ahi Evran, the students of the famous sufi-scholar Fahrettin Razi. As a result of these activities, many dervish lodges and lodges were built in Anatolia. Ahi Evran is a distinguished medical scholar who serves the Anatolian people with the works he wrote as a result of his maturing thought. His works add richness to our world of science and thought.

In this article; Ahi genealogy-names, futuwvet-names and examples of futuwvet-names, Ahi Evran and his life, Ahi-order etiquette, ritual-erkan, Ahi-order food culture, Ahi-Bektashi relationship, Haci Bektas and Ahi Evran's roles in the establishment of the Ottoman State, Ahi Evran, Ahi and Ahilik, Ahilik place etc. valuable topics.

Keywords: Ahi Evran, Ahi, Ahilik, Fütüvvet, Tekke, Zaviye,

Giriş

Ahilik teşkilatı 13. yüzyılda Anadolu’ya gelen Türkmen aşiretlerin esnaf birliği olarak kurulmuş bir dayanışma örgütüdür. Kuruluş amacı yeni geldikleri Anadolu topraklarında yabancıların elinde olan esnaflık faaliyetlerinin Türkler tarafından da yapılabilmesini sağlamak, ekonomik bir bağımsızlık kazanmak ve yeni geldikleri topraklara uyum sağlamak olarak sıralanabilmektedir. Ahilik teşkilatı sayesinde büyük bir dayanışma ortamı oluşturulmuştur. Bu sayede Türkler ekonomik yönden bağımsızlık kazanmışlardır. Elinde yeterince sermayesi olmayan üyelere orta sandığı sayesinde maddi desteklerde bulunularak esnaflık ya da ticaret yapabilmeleri desteklenmiştir.

Doğruluk, cömertlik, kardeşlik, dindarlık, tevazu ve merhamet sahibi olmak, affedicilik, güven vermek, adaletli olmak, hakkıyla helâlinden kazanmak, sevgiyle yaklaşmak, saygı duymak vb. unsurları ve daha fazlasını barındıran bu kurumun temeli fütüvvete dayanır. Genç, cömert ve yiğit fütüvvet erleri İslâm ülkelerinde faaliyet göstermiş olup manevî esaslara bağlı bir birlik oluşturmuşlardır.

Ahilik sadece bir esnaf teşkilatı değil, toplumun her kesimine ulaşmayı amaç edinen sosyal ve ahlâkî düzeni sağlamaya çalışan bir kurumdur. İnsanı esas alan, bir hiyerarşisi ve felsefesi olan ahilik hakkıyla incelendiğinde; Ahiliğin belli bir döneme hapsedilemeyeceği ve tüm zamanlara seslendiği anlaşılacaktır. Ahilik, Hz. Ali’ye bağlı Alevi bir kuruluş olmakla birlikte bir tarikat değildir.

Ahi Evran’nın Yaşamı Sanatı

Ahi Evran İran, Azerbaycan (Hoy) kökenli, Anadolu’da Ahilik adı verilen esnaf teşkilatının kurucusudur. Ahi Evran kesin olmamakla birlikte 566/1171’de Azerbaycan’ın Hoy kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı, Mahmud; lakabı, Şeyh Nasîru’d-din; künyesi, Ebu’l-Hakayık; nisbet adı ise Hoyî’dir. “Evran” ise daha çok menkıbevi bir isim olarak kendisine verilmiştir. “Evran” ismi kimi kesimlerce “Evren” olarak da kullanılmaktadır. Hoy kasabası tarihi kaynaklarımızda Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’den beri Türkmen yerleşim bölgesi olarak bilinir (Bayram, 1991: 15).

Aşık Veysel Yaşamı Felsefesi Sanatı

Çok değerli makama;
“Naçizane” UNESCO Türkiye Temsilciliği Milli Komitesi olarak sizlerin girişimleri, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Makedonya Macaristan, Özbekistan ve Ukrayna’nın destekleriyle 2023 yılını Âşık Veysel’in vefatının 50. yıl dönümünde UNESCO anma ve kutlama yıl dönümleri programına alınmasını sevinçle karşılıyorum. Âşık Veysel adlı çalışmamı buna nispetle hazırladım. Uygun görülmesi halinde Âşık Veysel adına yapılan yayınınızda yer almasını saygılarımla arz ediyorum.

 

Âşık Veysel Yaşamı, Felsefesi, Sanatı 

 

Cengiz YILDIRIM
Araştırmacı-Yazar
E-posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
e-posta Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye

 

ÖZ

Âşık Veysel, sazın ve sözün ustası olarak bilinen âşıkların, 20. yüzyıldaki en önemli temsilcilerindendir. Âşık Veysel, Osmanlının son dönemlerinde doğmuş, Cumhuriyetin ilk yıllarında sesini duyurmaya başlamıştır. Bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları toplumsal hayatın olumlu tarafları olduğu gibi çeşitli olumsuzluklar içerdiği de yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçekliği fark eden Âşık Veysel, sözü kullanmadaki gücü ile sosyal yaşamın aksayan yönlerini eleştirel bir bakışla dile getirmiştir.

Gözleri görmeyen, herkesin yardımına ihtiyaç duyması gereken bir insan sazını omzuna asmış, saza “şeytan” dendiği bir dönemde “uzun ince bir yolda” köy köy, kasaba kasaba dolaşmış Cumhuriyetin hedefleri doğrultusunda yürümüş, bunun dışında bir ödün vermemiştir. Mutlaka “iki kapılı bir han” daki yolculuklarında onun elinden tutanlar olmuştur. Okuması, yazması olmadığı hâlde şiirleri yazılmış, elden geçirilmiş, plakları, kitapları basılmış şiirleri dönemin yayın organları olan birçok gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

Şiirlerinde ülkemizin etnik, çok kimlikli yapısına gönderme yaparak birliği, kardeşliği, çalışkanlığı, güzel ahlakı ve doğruluğu işlemiş, halk ile aydınlar arasında iki yönlü bir köprü vazifesi görmüştür. Bu yönüyle Âşık Veysel, yerellikten çıkmış ulusal, hatta evrensel bir kimlik kazanmıştır.

Aramızdan ayrılalı 49 yıl geçmesine rağmen, saz ve söz şairlerinin müstesna kabiliyeti ve pek nadir örneklerinden biri olan Âşık Veysel, Türk folklorunda kendi nev’i arasında gerçekten şahsına münhasır bir tip olarak yaşayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Âşık Veysel, Âşık, Emlek Âşıkları, Halkevleri, Köy Enstitüleri, Cumhuriyet, Atatürk.

Abstract

şık Veysel, known as the master of music and words, is one of the most important representatives of the 20th century. Âşık Veysel, who was born in Osmanlının son teremrinde, began to make his voice heard in the first years of the Republic. It is an undeniable fact that the social life created by individuals coming together has positive aspects as well as various negative aspects. Realizing this reality, Âşık Veysel expressed his power in using words with a critical look at most aspects of social life.

Those who don't see the eyes, who need the help of everyone, have taken a human instrument, and in a period called "the devil", they have been walking in the direction of the goals of the Republic. There must have been people holding his hand in the "two-door bir han" journey. While they were not read or written, their poems were written, distributed, printed in plaques, and published in many newspapers and magazines.

In his poems, referring to the ethnic, multi-identity structure of our country, unity, brotherhood, hard work, good morals and righteousness, he acted as a two-way bridge between the people and the intellectuals. In this direction, Âşık Veysel earned a national, even universal identity.

Although 50 years have passed since we left our country, Âşık Veysel, one of the most rare examples of music and song poets, will live on as a special type of person in Türk folklore.

Keyword: Âşık Veysel, Âşık, Emlek Âşıkları, Halkevleri, Köy Enstitüleri, Cumhuriyet, Atatürk.

Giriş

Dünya üzerinde kendine bir yer edinmiş olan insanın varlığını sürdürebilmesi, bulunduğu ortama sıkı sıkıya bağlı olmasıyla yakından ilgilidir. Yaşanılan sosyal çevre; insanın varlığa, dünyaya ve topluma karşı bakışını derinden etkilemektedir. Toplumsal hayat çok boyutludur ve bu sebeple bireylerin birlikte yaşadığı çevre içerisinde birtakım olumsuzluklar da bulunmaktadır. Bu olumsuzlukları dile getiren kişilerin başında ise âşıklar gelmektedir.

Âşık Veysel, ilk dönemlerinde Emlek yöresi halk kültürünün değerleriyle öne çıksa da, ilerleyen yıllarda Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nin idealist öğretmeleri, tarafından verilen destekle Cumhuriyet’in erdemleriyle halk kültürünü birleştirmeyi başarmıştır. Elbette, doğduğu yer, Emlek âşıkları, tekkelerde aldığı tasavvufi bilgiler Veysel’in cumhuriyetle bütünleşmesinde önemli etmendir.

Âşık Veysel, sahip olduğu dünya görüşü doğrultusunda, insanlar arasındaki eşitsizliğe, birlik ve beraberliğin göz ardı edilmesine, bireylerin toplum tarafından hoş karşılanmayacak davranışlarına ve kültürel hayatın yozlaşmasına karşı çıkmış, bu gibi durumları eleştirmekten geri kalmamıştır. Âşık Veysel engin hoşgörüsü dâhilinde, şiirlerinde eleştirinin yapıcı olan taraflarını benimsemiştir.

 

Dünyaya Geliş Öyküsü

Âşık Veysel adıyla ünlenen Veysel Şatıroğlu Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelir. Âşık Veysel’in dünyaya geliş öyküsü, Anadolu köylerinde hemen birçok çocuğun yaşadığı olağan bir doğum biçimidir. Annesi Gülizar Hanım, Sivrialan yakınlarında bulunan Ayıpınarı mevkiinden, koyun sağmadan gelirken sancısı tutar oracıkta dünyaya getirir Veysel’i. Göbeğini de taşla kendisi keser. Veysel’i önlüğüne sarar yürüye yürüye köye döner. (Oğuzcan, 1970: 5-7)

Âşık Veysel’in doğum tarihi hakkında farklı rivayetler olmakla birlikte Veysel kendi ağzından: “Üç yüz onda (1310-1894) gelmiş idim cihana” diye iki dörtlüğünde belirtmektedir.

Üç yüz onda gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadım ben kana kana
Kader böyle imiş çiçek bahane
Levh-i kalem kara yazmış yazımı
***
1310 doğum, Veysel’dir adım
Dünya mı eskidi, ben mi kocadım?
Çok dolandım bir sadık dost aradım
Sözü ciddi, kalbi beyan kalmadı

Veysel’in doğduğu ayla ilgili de farklı görüşler vardır. Veysel’i araştıran yazarların çoğu koyun sağmadan gelirken güz aylarında (Eylül, Ekim) doğduğunu iddia ederken, araştırmacı yazar Gülağ Öz ( 2008: 7), Mayıs ayında doğduğunu belirtmektedir.

Şeyh Bedreddin -Yaşamı, Felsefesi, İsyanı-

 

 

Şeyh Bedreddin
-Yaşamı, Felsefesi, İsyanı-

Cengiz YILDIRIM
Araştırmacı-Yazar
E-posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
e-posta Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye

 

 

 

Öz

Şeyh Bedreddin gerek tarihsel kimliği gerekse ortaya koyduğu felsefesi ile dün olduğu gibi bugün de ülkemizde ve dünyada etkisini sürdüren önemli bir şahsiyettir. O, XV. yüzyılın başından günümüze Anadolu ve Balkanlarda yaşayan halkların üzerinde önemli rol oynamıştır.

Şeyh Bedreddin hem resmi ideolojiye karşı çıkarak isyan suçuyla yargılanıp idam edilen bir Osmanlı âlim ve mutasavvıfi, hem de çoğu ulema nezdinde zındık ve mülhid ilan edilen mühim bir şahsiyet olarak sonraki dönemlerde Osmanlı uleması ve sufiyyesi içerisindeki etkileri bakımından bizi ilgilendiriyor. Bu itibarla, Şeyh Bedreddin'in konumunu, kişiliğini, fikirlerini, fikirlerinin kıymetini ve etkilerini olabildiğince anlamaya çalışmak icap ediyor. Kanaatimizce bunu yapabilmek de, önemli ölçüde onun yetiştiği ortamı, tahsil sürecini, temasta bulunduğu çevreleri anlamakla mümkün olabilecektir.

Düşünce ve eylemiyle, yaşadığı çağda, Osmanlı toplumunun olduğu gibi İslam dünyasının da en önemli, en bilge ve en yetkin düşünürüydü. Ölümünün üzerinden 600 yıl geçmesine rağmen fikirleriyle, mücadelesiyle ve yaptıklarıyla hâlâ konuşulmakta, tartışılmaktadır. Hakkında kitaplar, şiirler, romanlar, öyküler, tiyatro oyunları yazılmakta. Filmler belgeseller çekilmektedir. Ya Bedreddin’in söyledikleri günümüzde hâlâ geçerliliğini korumaktadır, ya da henüz onun ve bağlılarının özlemini duyduğu merhale de değildir; bu dünya.

Şeyh Bedreddin kadar, hakkında söylenenler birbirini tutmayan bir tarihî kişilik bulmak çok zordur. Bedreddin’in şahsiyeti hakkındaki farklı yaklaşımların varlığı kendi döneminden başlayarak günümüze kadar devam edegelmiş, birincil kaynaklardaki bilgiler aynı kalmasına rağmen hakkındaki spekülasyonlar sürekli artmıştır.

Tarihte bazı insanlar var ki çok meşhur olmalarına ve çok konuşulmalarına rağmen bir o kadar da meçhuller ve bazen bu insanları anlamak çok zordur. Benim için de Şeyh Bedreddin böyle kişilerden birisidir. Hem hakkında yazılan çağdaşı kaynaklar az, hem de az olmasına rağmen hangi koşullar altında yazıldığı bilinmiyor. Şeyh Bedreddin’i birkaç cümleyle tanımlayacak olursam bir Hanefi fakihi, sufi mürşitten el almış bir mutasavvıf, bir kazasker ve kadı ve bir devrim ya da ihtilal hareketinin önderi.

Anahtar Kelimeler: Şeyh Bedreddin, Sımavna Kadısıoğlu, Varidat, Kazasker, Alevi, İsyan, Börklüce, Torlak.

Bektaşiliğin Öncüsü Hünkar Hacı Bektaş Veli Etrafında İleri Sürülen Görüşler Tartışmalar

 

Bektaşiliğin Öncüsü Hünkar Hacı Bektaş Veli Etrafında İleri Sürülen Görüşler Tartışmalar

Cengiz YILDIRIM
Araştırmacı-Yazar
E-posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
e-posta Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye

 

 

Öz

Üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasında toplumu biçimlendiren, kültür oluşumuna katkı sağlayarak gönül dünyamızı aydınlatan büyük değerlerimiz olmuştur. Bunlardan biri de Bektaşiliğin öncüsü Hünkâr Hacı Bektaş Velî’dir. Hacı Bektaş Velî gerek tarihsel kimliği gerekse ortaya koyduğu felsefesi ile dün olduğu gibi bugün de ülkemizde ve dünyada etkisini sürdüren bir şahsiyettir. O, XIII. yüzyıldan günümüze Anadolu ve Balkanlarda yaşayan Alevi-Bektaşi halkının üzerinde önemli rol oynamıştır. Fakat Hacı Bektaş Velî’yle ilgili literatürde ele alınan birçok konuda yapılan tartışmalar henüz bir neticeye bağlanmış değildir. Bu da, bir taraftan Hacı Bektaş-ı Veli’nin ismi etrafında yapılan tartışmaların odağında hayatı, eserleri ve fikirleri yer aldığı için “Hacı Bektaş Veli kimdir?” sorusuna verilen cevapların gözden geçirilmesini ve mevcut sorunun yeniden cevaplandırılmasını, diğer taraftan Alevilik-Bektaşilikle ilgili farklı bakış açılarını yansıtan yeni çalışmaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. 

Hacı Bektaş Velî’nin, yaşamına ilişkin bilgiler çok sınırlı; bu nedenle bazı yazar ve yorumculara göre farklılıklar göstermektedir. Döneme ait bilgi veren kaynaklardaki mistik (dinsel) anlatım ve Alevi-Bektaşiliğe ilişkin kaynakların kıtlığı, yok edilmiş ya da kaybolmuş olması da Hacı Bektaş Velî’ye dair sağlıklı bilgiye ulaşmamıza engel olmuştur. Ancak her ne olursa olsun hakkında yapılan tartışmalarla, görkemine ve ululuğuna gölge düşürülmemiştir.

Şüphesiz Hacı Bektaş Velî ile ilgili başvurulacak kaynak Velâyetname/Velâyetname adı ile andığımız “Menâkıb-ı Hacı Bektaş Velî”dir. Bugün elimizde Hacı Bektaş Velî’nin hayatı ve kerametlerini anlatan Bektaşiliğin ortaya çıktığı XV. yüzyılın son çeyreğiyle XVI. yüzyılın başında yazıya geçirilmiş bulunan bir eseri Bektaşî menâkıbnâmesinin en tanınmışıdır. Bu tanınmışlık, ilk planda tarikatın pîri Hacı Bektaş Velî’nin hayatına hasredilmiş olmasından ve bu sebeple de bir çeşit kutsallık kazanarak çok okunmasından ileri gelmektedir. Eserin mensur, manzum veya karışık olmak üzere üç tip nüshası vardır. Hangi tipin ilk yazılışın ürünü olduğu veya her birinin değişik yazılışları mı temsil ettiği, ayrıca yazarı ve telif tarihi gibi konular henüz aydınlığa kavuşmamıştır. Eric Gross’tan Bedri Noyan’a kadar eserin bütün nâşirleri ve Bektaşilik üzerine çalışan araştırmacılar, mensur ve manzum nüshaların yazarı olarak ayrı ayrı Süflî Derviş mahlası ile bilinen Mûsâ b. Ali’yi ve XV. yüzyılın sonlarıyla XVI. yüzyıl başlarında yaşamış olan Firdevsî-i Tavîl’i kabul etmişlerdir.

Safeviler ve Kızılbaş Alevi Ocak Sistemi

 

Safeviler ve Kızılbaş Alevi Ocak Sistemi 

Cengiz YILDIRIM
Araştırmacı-Yazar
E-posta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
e-posta Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Cep Tel: +90 533 351 74 60
Ankara/Türkiye

 

 

Öz 

Kızılbaş-Aleviliğin öncüleri olan Safeviler, gerek tarihsel kimliği gerekse ortaya koyduğu felsefesi ile dün olduğu gibi bugün de ülkemizde ve dünyada etkisini sürdürmektedir. Safeviler, XIV. yüzyılın başından günümüze İran, Azerbaycan, Kuzey Suriye, Anadolu ve Balkanlarda yaşayan Kızılbaş-Alevi halkının üzerinde önemli rol oynamıştır. Fakat Safevilerle ilgili literatürde ele alınan birçok konuda yapılan tartışmalar henüz bir neticeye bağlanmış değildir. Bu da, bir taraftan Safevi Şeyhleri ve Şahlarının ismi etrafında yapılan tartışmaların odağında yaşamları, eserleri ve fikirleri yer aldığı için “Safeviler kimdir?” sorusuna verilen cevapların gözden geçirilmesini ve mevcut sorunun yeniden cevaplandırılmasını, diğer taraftan Kızılbaş-Alevilikle ilgili farklı bakış açılarını yansıtan yeni çalışmaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu makalenin amacı, Safevilerin ismi etrafında oluşan literatürden yararlanarak, Edebil Tekkesi, bu Tekke’nin Şeyhleri ve Şahları hakkında en çok tartışılan konuların başında gelen Safevilerin soyağacı (nesebname) meselesidir. Aynı zamanda ailenin mezhebi durumu (Şii, Sünni, Şafi) ve tarikatın politize olunması Safevilerde soy meselesini ön plana çıkarmıştır. Safevi soyunun Seyyid/Arap, Fars/Acem, Türk ve Kürt olmak üzere dört farklı etnik kökene dayandırılması konuya olan ilgiyi daha da artırmıştır. Bütün bunlar göz önüne alındığında Safevilerin oluşturdukları Kızılbaş-Alevi inancının, Türk kimliğinin hak ettiği düzeyde araştırma ve inceleme konusunun yapılmadığına dikkati çekmek ve bu nitelikteki çalışmaların, Safevi Şeyhleri ve Şahlarının geliştirdikleri fikirlerini ve fikirler etrafında yaşayan bağlılarını (Kızılbaş-Alevileri) anlamak için gerekli olduğunu ortaya koymaktır.

Abstract

The Safavids, who are the pioneers of Kızılbaş-Alevism, continue their influence in our country and in the world today, as it was in the past, with their historical identity and philosophy. Safavids, XIV. It has played an important role on the Qizilbash-Alawite people living in Iran, Azerbaijan, Northern Syria, Anatolia and the Balkans from the beginning of the century to the present. However, the discussions on many issues discussed in the literature about the Safavids have not been concluded yet. On the one hand, this is the question of "Who are the Safavids?" It reveals the necessity of reviewing the answers given to the question and re-

Yasal Uyarılar