Önsöz

Tarihte öyleleri vardır ki isimleri yaptıklarıyla özdeşleşir, yaptıkları isimleriyle anılır. Örneğin “Yavuz Selim’in Kızılbaş katliamı” gibi. Bu isimler daha çok yaptıklarıyla belleklerde kalır. Yaptıkları zulüm ise nefretle anılırlar. Zulüm bazen o kesime zulmetmek isteyen birilerini bir araya getirir. Bunlardan biri de Yavuz Selim gibi Kızılbaşlara zulmetmeyi düşünen Şah İsmail’e, inancına ve taraftarlarına karşı yok etme planı içerisinde olan Yavuz Selim’le ittifak kuran İdris-i Bitlis-i dir.

Bu yapılanlar zulme uğrayanlarda öyle travma yaratmıştır ki, aradan beş yüz yıl geçmesine rağmen hala hafızaları meşgul etmektedir. Bu sebeple Yavuz Selim ve İdris-i Bitlis-i Kızılbaşlar tarafından nefretle, lanetle anılırlar. 

Uzun süredir elimde olan “Katliamın Adı Yavuz Selim ve İdris-i Bitlis-i” adını verdiğim bu çalışmayı, tarihi belgeler ışığında yazmaya çalıştım. Ancak, resmi tarih olayları, olayların geçtiği yeri, olayların içinde yer alan kesimleri öyle çarpıtarak vermiş ki, sanki Şah İsmail, Anadolu’daki taraftarı Kızılbaşlarla bir olup Osmanlı topraklarını işkâl etmiş, hatta İslam’ı ortadan kaldırmaya çalışmış, Yavuz Selim’de bu Müslüman düşmanı kâfirleri, Şah İsmail ve taraftarlarını yola getirmek için bu katliamları yapmak zorunda kalmıştır. 

Yavuz Selim Trabzon sancak Beyi iken, Şah İsmail’in 1500 yılında Erzincan’da Anadolu Kızılbaşlarıyla buluşması şehzade Selim’i öfkelendirmiştir. Hâlbuki Kızılbaşların Şah İsmail’le buluştuğu Erzincan Akkoyunlu toprağıydı. Şah İsmail Erzincan’da etrafına topladığı Kızılbaşlarla Akkoyunlular üzerine yürümüş Akkoyunlu devletini yıkarak Tebriz’de Safevi devletini kurmuştur. Osmanlı’da gelecek göremeyen zaten birçoğu Erdebil Ocağına bağlanan Anadolu Kızılbaşları malını mülkünü Anadolu’da bırakarak Şah İsmail’e Safevi Devleti topraklarına (İran) akmıştır. Safevi devleti İran, Irak, Horasan, Azerbaycan, Gürcistan’ı Anadolu’dan giden Kızılbaşlarla iki yüz otuz altı yıl yönetmiştir. 

Şah İsmail Safevi Devleti’ni 1501’de ilan ettikten sonra eski Akkoyunlu topraklarının yanında, Doğu ve Güney Doğu’da yer alan Kürdistan topraklarını da hükmü altına almıştı (1507). Bunun üzerine 11 Kürt emiri inancından dolayı pek sıcak bakmasalar da Şah İsmail’e bağlılıklarını bildirmek üzere şahın bulunduğu Hoy şehrine gitmişler ama Şah İsmail bu beylerin sekizini hapse attırmıştı. Bu durumu iyi değerlendiren Yavuz Selim, Akkoyunlu sarayına hizmet etmiş bölgeyi ve Kürt aşiretlerini iyi tanıyan kendisi de Şafi ve Sünni olan İdris-i Bitlis-i’yi Safevilerle Osmanlı arasında seçim yapmakta zorlanan Kürt aşiretlerini Osmanlı’ya katılmaya ikna etmesi için görevlendirmiştir. İdris-i Bitlis-i’nin telkinleriyle Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümüne hâkim olan 28 Kürt beyinden 24’dü değişik imtiyazlar karşılığında Osmanlı devletine bağlı kalmaya söz almıştır. 

Osmanlı lehine olan bu gelişmelerden sonra Yavuz Selim, Kızılbaş Safevi Devleti’ni ortadan kaldırmak için savaş kararı almış, ancak Şah İsmail’in Anadolu’da ve Osmanlı içinde on binlerce taraftarının, Anadolu’da Osmanlıya karşı isyan başlatabilecekleri düşünülerek Şah İsmail’in üstüne yürümeden İdris-i Bitlis-i’nin de telkinleriyle taraftarlarının etkisiz hale getirilmesi planlanmıştır. Bunun için de Şah İsmail ve taraftarlarının “kâfir” oldukları tezi ortaya atılmış ve bundan dolayı Şeyhülislam İbn-i Kemal ve Müftü Hamza’ya, Kızılbaşların katli için fetva çıkarttırılmıştır. 

Yavuz Selim tarafından kâfir olduklarına dair fetva yazdırılan Şah İsmail’in ataları Safiyüddin Safi’den bu yana İslam Peygamberi ve onun soyundan gelenlere bağlılıklarını bildirmişler, bundan dolayı da Osmanlı padişahları her yıl Safevi şeyhlerine (Erdebil Ocağı) “cerağ akçe” ödemişlerdir. Ayrıca Safevilere bağlı Kızılbaşlar da Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda kurucu unsur olarak yer almıştır. İslam düşmanı kâfir, mülhid olduklarına dair fetva çıkartmak, katliama meşruiyet verecek olan fetvayı kaleme almak ve bu satırların altına imza koymak zor bir karardır. Fakat gerçek olan şudur ki bu fetva müthiş bir şeydir ve Anadolu Kızılbaşlarının öldürülmesi işini kolaylaştırmıştır. 

Suçları bu suretle ortaya koyan fetva sahibi, bu suçların kendi katında ve baki ulema-i İslam katında tevatürle ma’lün olduğunu söyleyerek ve kitaplara dayanarak hükümlerini şu surette sıralamıştır. Kızılbaşlar kâfirdir, mülhiddir. Onların tarafını tutanlar da böyledir. Bunları öldürmek, topluluklarını dağıtmak bütün Müslümanlar için vacip, hatta farzdır. Bunlarla yapılacak çarpışmada ölenler şehittir ve cennete gideceklerdir. Karşı taraftan ölenler ise cehennemliktir. Kızılbaşların kestikleri ve avladıkları hayvanlar pistir. İster başkalarından, isterse kendi aralarından olsun aldıkları kadınlar için kıydıkları nikâhlar “batıldır”. Kızılbaş olan bir bölgenin erkeklerini İslam sultanı öldürmeli, bunların mallarını, kadınlarını ve çocuklarını Müslüman gazilere taksim etmelidir. Yakalandıktan sonra bunların tövbeleri kabul edilmemeli ve kendileri öldürülmelidir. 

Yavuz Selim, Edirne’de Şeyhülislam İbn-i Kemal ve Müftü Hamza’dan çıkan fetva ile birlikte Kızılbaşların takibi ve katline dair süreci başlatmıştır. Bu konuda Anadolu’daki bütün askeri ve idari personelin görev aldıkları söylenebilir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında kaleme alınmış Osmanlı tahrirlerinde yapılan teftişler sonucu 40.000 kişinin tespit edilip bunların bütünüyle imha edildikleri veya bir bölümünün sürgüne gönderildiği bilgisi bulunur. Bu bilgiler zamanla Anadolu’da yapılan bu teftişler sonucu “40.000 Kızılbaş’ın Yavuz Selim tarafından katlettirildiği,” şeklinde neredeyse tartışılmaz bir kabule dönüşen bilgi haline gelerek, bugün sosyal ve siyasi vesilelerle sık sık tekrarlanan bir “paradigma” olmuştur. 

Sonuç olarak “Katliamın Adı Yavuz Selim ve İdris-i Bitlis-ii” adını taşıyan çalışmam hangi inançtan ve ya ideolojik, siyasal çözümden yana tavır alırlarsa alsınlar, değerli okurlarımın bu tavırlarını doğru ve nesnel tarihsel gerçeklere dayamalarını sağlamaya yardımcı olacaktır. Amacım olayların geçtiği tarihi süreci o günün koşullarında objektif olarak ele almak ve okuyucuyu doğru bilgilendirmektir. Okurlarım, okuduklarıyla karşılaştıklarında birçok yerde belki şaşıracak belki kızarak, belki de sevinerek, pek çok gerçeğin nasıl gözden kaçmış ya da kaçırılmış olduğunu fark edeceklerdir. Katliamların ve ayrılıkların olmadığı adil bir dünya dileklerimle...

İçindekiler

 

BİRİNCİ BÖLÜM
I- Yavuz Selim’in Babası II. Bayezid ile Savaşı, Yavuz Selim’in 
 Yeniçerilerin Desteğiyle Tahta Oturması, Yavuz Selim’in 
 Kardeşler ve Yeğenlerini Katletmesi ........................... 15
A- Yavuz Selim’im Babası II. Bayezid ile Savaşı ................ 15

Yasal Uyarılar