Ankara'nın Başkent Oluşunun 100. Yılı

Değerli dostlar bugünün konusu Ankara’nın başkent oluşu. Ankara’nın başkent oluşuna geçmeden o günlere nasıl gelindi kısa bir özet yapmak isterim.
Bilindiği gibi 1914- 1918 yılları arasında I. Dünya Savaşı olmuştur. I. Dünya Savaşı Avrupa merkezli küresel bir savaştır.
Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Ferdinand'ın 28 Haziran 1914'te bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna'da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuşsa da; 1. Dünya Savaşı'nın en önemli nedeni Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik düşüncesidir. Diğer nedenleri ise devletlerin bağımsızlık isteklerinin artması, hammadde ve sömürge arayışı ve devletlerarasındaki silahlanma yarışının hızlanmasıdır.

I. Dünya Savaşı'nın başlamasının çok öncesinde ve savaşa yakın zamanlarda gruplaşmalar olmuş ve bu gruplaşmalar sonucu İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri olmak üzere iki grup ortaya çıkmıştır. İttifak Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan Krallığı’ndan meydana gelmiş ve bu savaşta yenilen taraf olmuştur.
I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için Mustafa Kemal ve silah arkadaşları tarafından 1919-1922 yılları arası sürecek olan Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır. Kurtuluş savaşı çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir.
Bu süreçte Batı Anadolu'da İtilaf Devletleri'nin harekete geçirdikleri Yunan ordusuna; güneyde Fransız ordusuna; doğuda Ermenistan'ın kuvvetlerine; İstanbul rejimine sadık milislere, feodal güçlere ve ayrılıkçılara karşı savaşılmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim 1923’te kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Ankara’nın Başkent oluşu sürecine bakacak olursak; Mustafa Kemal Paşa, Mayıs 1919’da İstanbul’dan Anadolu’ya hareketinden önce Padişah Vahdettin’in huzuruna çıktığı zaman ilginç bir ayrıntıyı farkeder; Konuşurken padişahın gözleri ikide bir sarayın penceresinden görülen düşman zırhlılarına kaymaktadır.
Atatürk, birkaç yıl sonra,16 Ocak 1923 günü İzmit’te gazetecilere verdiği demeçte düşüncesini şöyle açıklar ve: “Bir geminin topundan telâşa düşecek bir yerde (İstanbul’da) hükümet merkezi olamaz” der. Denilebilir ki, Mustafa Kemal Paşa, daha 1919’da, Samsun’a çıkmadan önce kafasına koymuştur: Sırası gelince başkent İstanbul’dan Anadolu’ya taşınacaktır.
19 Mayıs 1919'da millet egemenliğine dayanan tam bağımsız bir devlet kurmak amacıyla Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa Amasya Genelgesi'ni yayımladıktan sonra Erzurum Kongresini açmış ve orada Anadolu'yu yönetecek olan Heyet-i Temsiliye'yi kurmuştur. Erzurum'dan Sivas'a geçen Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi'ni açmış ve onun da başkanı olmuştur. Sivas'ta çalışmalarını tamamlayan heyet merkez olarak Ankara'yı seçmiş 27 Aralık 1919'da Ankara’ya gelmiştir.
Gerçekten Kurtuluş Savaşı boyunca Ankara’nın adım adım başkent olmaya doğru gittiği ve buna hazırlandığı görülür: Daha 1919 Şubat’ında Atatürk ve birkaç yakın arkadaşı, Ankara’yı bir “mukavemet merkezi” yapmayı tasarlarlar. Bu tasarı doğrultusunda, 20. Kolordu karargâhı Ankara’ya kaydırılır ve bu kolordunun başına Atatürk’ün güvendiği sınıf arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa getirilir.
Ali Fuat Paşa, Orta Anadolu’da merkezi bir konumu olan Ankara’ya hâkim olur. Burada İtilâf devletlerinin veya işbirlikçi Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin at oynatmalarına izin verilmez. Ankara, millî hareketin daha ilk günlerinde güvenilir bir merkez olur ve Mustafa Kemal’in arkasında yer alır.
Ankara’ya yerleşen Ali Fuat Paşa, Afyon yöresine kadar güvenlikten sorumlu bir komutan olarak çalışır. Bütün Batı Anadolu haberleri de ondan sorulur. Tüm Batı Anadolu’dan ve başkent İstanbul’dan haber alıp Doğu Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırmak da ona düşer. Böylece Ankara millî hareket içinde önem kazanmaya başlamıştır.
Ankara, daha 1919 yazında, millî hareketin güvenli dayanak noktalarından biridir. İstanbul’dan Anadolu’ya geçen ve Mustafa Kemal’e katılmak isteyenler güvenli bir yer olarak önce Ankara’ya ve Ali Fuat Paşa’ya gelirler ve Ankara’dan doğuya geçerler. Millî hareketin öncülerinden olan Hüseyin Rauf (Orbay)da Anadolu’da Mustafa Kemal ile buluşmadan önce ilk güvenilir yer olarak Ankara’ya gelmiştir.
Özellikle Sivas Kongresi sırasında Ankara önemli rol oynar. Sivas Kongresi’nin güvenliği için Ankara, bir kalkan rolü oynamış, batıdan gelebilecek saldırılara göğüs germiştir. Ankara’da alınan önlemler sayesinde Sivas Kongresi’nde Batıdan ciddi bir saldırıyla karşılaşılmamıştır. Sivas Kongresi günlerinde, Eylül 1919’da Ankara, Heyet-i Temsiliye’ye bağlanır.
Bu arada Ankara, başkent adayı olarak sivrilmeye başlar. 27 Aralık 1919 günü Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleri Ankara’ya gelirler. Ankara, Heyet-i Temsiliye Merkezi olur. Heyet-i Temsiliye, bir bakıma geçici hükümet konumundadır. Anadolu’ya fiilen hükmetmektedir. Ankara, bu fiili hükümetin merkezidir.
Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, Ankara tarihinin bir dönüm noktasıdır. Haklı olarak her yıl kutladığımız 27 Aralık günü, Ankara’nın alın yazısını kökten değiştirmiştir. O günden sonradır ki Ankara kenti, başkent olmaya doğru hızla ilerlemiştir. Ankara halkı da kendisine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir.
22 Nisan 1920 günü Mustafa Kemal Paşa, bütün yurda şu önemli genelgeyi yayınlar: “Tanrı’nın yardımıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü (Ankara’da) Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askerî makamların ve bütün ulusun başvuracağı en yüce kat, adı geçen meclis olacaktır” der. 2 Mayıs 1920 günü Ankara’da ilk hükümet kurulur. Yeni hükümetin kurulmasıyla da Ankara fiilen hükümet merkezi olur.
Başkent belirleme sürecinde Kurtuluş Savaşı’na karşı olan iç ve dış cephe yeniden bir araya gelerek Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde baskı oluşturmaya başlar. İstanbul’un başkent olmasını savunan muhalefete en büyük desteği İngiltere vermiştir.
Türkiye’nin kurucu lideri ise Kurtuluşun kalbi ve beyni yani karargâhı olan ve coğrafi olarak ülkenin tam orta noktasında bulunan Ankara’nın başkent olması konusunda ısrar edecektir.
Mustafa Kemal Ankara'nın jeopolitik, stratejik ve coğrafi durumu, demiryolunun buradan geçmesi, savaş alanlarına yakın olması, Ankara halkının ulusal hareketi gönülden desteklemesi ve oluşan Kuvayı Milliye ruhu, İstanbul'un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizlik nedenleriyle Ankara'yı başkent yapma kararlılığındadır.
16 Ocak 1923 günü Atatürk, İzmit’te gazetecilere şunları söyler: “Devlet merkezini seçerken iki noktayı göz önünde tutmak icabeder. Biri, her nevi tecavüze karşı yerinden kıpırdamayacak kuvvet ve sükûnetini muhafaza edecek bir yer olmalı.
İkincisi, hükümet merkezi öyle bir yerde olmalı ki, hükümet, nazarını memleketin bütün muhitlerine müsavi surette atfedebilsin.
Bu konuşmadan on ay sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ince onaylanır. Onaylandıktan altı hafta sonra, 2 Ekim 1923 günü yabancı işgal askerlerinin son kalıntıları da Türk topraklarını boşaltıp gider. Vatan topraklarının tamamı düşmandan temizlenir. İşte o zaman başkent işi son ve kesin olarak ele alınır. 9 Ekim 1923 günü Dışişleri Bakam İsmet Paşa ve arkadaşları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şu tek maddelik yasa tasarısını sunarlar.
İsmet İnönü ve on dört arkadaşının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdikleri yasa tasarısı komisyonlardan çabucak geçer. 13 Ekim günü TBMM Genel Kuruluna gelir. Ankara 13 Ekim 1923 'de başkent kabul edilir. Ankara’nın başkent oluşundan 16 gün sonra, 29 Ekim 1923 günü, Türkiye Cumhuriyeti ilân edilir.
Ancak ilginç süreç Ankara’nın başkent olmasından sonra başlar. Kurtuluş Savaşı’nda yendiğimiz emperyalist ülkeler Ankara’nın başkent olmasını tanımazlar. Çünkü bin yıldan fazla Bizans’a ve beş yüz yıl kadar da Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış olan İstanbul, gösterişli ve görkemli bir “imparatorluklar başkenti”dir. Ankara ise sönük bir kasabadır.

O nedenle, Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul’da ki büyükelçilerini Ankara’ya taşımayı istemezler. Direnenlerin başını İngiltere çekmektedir. Fransa ve İtalya’nın tavrı da aynıdır.

İstanbul’daki İngiltere büyükelçisi Henderson’un ülkesine yazdığı mektupta: “Ankara’nın başkent olarak kalması Mustafa Kemal’in plan ve ihtirasları için gereklidir. Ben bugünkü Büyük Millet Meclisi’nin iki yıllık ömrü olacağını ve Ankara’nın da iki yıl daha başkent olarak kalacağını sanıyorum. İstanbul’un çekim gücü fazladır ama Türk hükümetini tekrar Boğaz kıyısına çekebilmek için iki yıldan fazla bir zaman gerekebilir. Büyükelçimizi Ankara’ya taşımaya gerek yoktur.”

Aradan iki yıl geçmiş ve 1925 yılına gelinmiştir. Ankara’da sadece üç ülkenin; Sovyetler birliği, Azerbaycan ve Afganistan’ının büyükelçiliği vardır.

O kadar ki, İstanbul’da yaşayan bazı büyükelçiler ve elçilik görevlileri iş için Ankara’ya gelmek zorunda kaldıklarında.. istasyonda kiraladıkları vagonlarda yatıp kalkmaktadır.

1928 yılına gelindiğinde, ilk çözülme İtalya ile başlar ve büyükelçiliklerini Ankara’ya taşırlar. Ardından Fransa ve İngiltere çözülmek zorunda kalır.

Büyükelçilikleri Ankara’ya çekebilmek için o dönemde çeşitli adımlar atılır… Atatürk’ün emriyle her birine şimdiki Kavaklıdere ve Çankaya semtlerinde binalarını yapsınlar diye büyük araziler verilir. Bugünkü Almanya, İngiltere, .İtalya, Fransa, Polonya, Yugoslavya büyükelçilikleri ve ötekilerin çoğu işte bu dönemde Çankaya ve Kavaklıdere’de ücretsiz verilen o büyük araziler üzerine kurulmuştur.

Ankara’nın başkent oluşu 1924 Anayasasına da girmiştir. Kurtuluş Savaşı günlerinin çorak, küçük, tozlu kasabası, adını artık bütün dünyaya duyurmuştur. Mustafa Kemal Paşa o tarihlerde şu ünlü sözünü söylemiştir: “Ankara başkenttir ve ebediyen (sonsuza kadar) başkent kalacaktır.”

Bugün Anayasamızın bazı değiştirilemez hükümleri vardır. Onlardan biri de Ankara’nın başkent olarak kalmasıdır.

Değerli dostlarım sonuç olarak Milli Mücadele imkânsızlıkları aşarak zaferle nasıl sonuçlandıysa Anadolu bozkırındaki bir kasaba da görkemli İstanbul’dan başkenti almayı başardığı gibi Ortaçağ şartlarında yaşayan bir milleti çağdaş bir cumhuriyete kavuşturdu.

Ankara’nın başkent olması bir kanun çıkarmanın ötesinde onurlu bir mücadelenin ruhunu taşıdığı kadar, akıl ve bilim temelinde modern bir cumhuriyetin kural ve kurumlarıyla varlığını temsil eder. Ankara, Atatürk’ün fikirlerini olduğu kadar bedenini de sonsuza kadar kucaklamayı bilen bir şehirdir.

Ben sözlerime son verirken Cumhuriyetimizin ve Ankara’nın başkent ilan edilişinin 100. Yılı kutlar, bunu gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına şükranlarımı sunarım.

Related Articles

Yasal Uyarılar