Önsöz

Safevîlere, daha doğrusu Şah İsmail’e ilgim aslında, ilkokul Yıllarımda köyümde yapılan bir cem töreninde “Şah Hatayi” ismi geçtiğinde törende bulunan insanların ne kadar büyük bir saygıyla eğildiklerini gördüğümde başlamıştı. Şah Hatayi kimdi? Nasıl ulu bir kişiydi ki, cem törenindekiler Hz. Ali ve Hz. Hüseyin gibi adı geçtiğinde saygıyla eğiliyorlardı. Şah Hatayi gizemiyle başlayan araştırma isteği, beni, yaklaşık yedi yüz elli yıl geriye; Erdebil’de Safevîyye Tarikatı’nı (1301) kuran Şah İsmail’in bü yük dedesi Şeyh Safiyüddin Safi’ye (1252-1334) götürdü.Şeyh

Safiyüddin Safi tarafından kurulan Safevîyye Tarikatı ilk dönemlerinde daha çok Azerbaycan, İran, Anadolu, Suriye ve Irak bölgesinde hem elitler hem de halk kitleleri üzerinde olduk ça etkili olmuştu. Safevî tarikatı başlangıcından Şeyh Cüneyd’in tarikat postuna oturduğu 1447’ye kadar yaklaşık yüz elli yıllık döneminde İslam dünyasının hemen her köşesinde rastlanan Hz. Ali sevgisine dayanan standart Sûfî bir tarikat yapısında faa liyetlerini sürdürmüştü. Hemen bütün kaynaklar Safevî tarikatının Şeyh Cüneyd dö neminde köklü bir değişim ve dönüşüm yaşadığından bahseder. Cüneyd’le birlikte “Safevî Sûfî Tariakatı”nın Safevî Hareketi”ne dönüştüğü kaydedilir.

14 Şah İsmail - Safevî Kızılbaş Devleti Safevî Kızılbaş Devleti’ne giden yol Şeyh Cüneyd’in Erdebil’de kısa süre tarikat postuna oturmasıyla ve bölgenin hâkimi Ka rakoyunlu Cihanşah tarafından sürgün edilmesiyle başlar. Bir bakıma, Cüneyd’in şeyhliği, yarım yüz yıl sonra Şah İsmail li derliğinde “Safevî Kızılbaş Devleti”ni yaratacak olan Kızılbaş Devrimi’nin başlangıç noktasına işaret eder. 

Bir diğer açıdan, Şeyh Cüneyd’in 1447’de posta oturmasın dan Şah İsmail’in 1501’de tahta çıkışına kadar süren bu devrim veya huruç dönemi, Safevî tarikatının “Safevî Kızılbaş Devleti”ne dönüştüğü geçiş sürecidir. XVI. yüzyılın başında (1501) devlete dönüşen Anadolulu ve Şamlu Türkmen-Kızılbaşlarından meydana gelen bu hareket Os manlı tarihçiler, İranlı tarihçiler, hatta Safevî tarihçileri tarafın dan görmezden gelinmiştir. Bu yüzden Safevîler ve Şah İsmail’in tarihi şahsiyeti ve Kızıl başların İran tarihine katkıları Türkiyeli araştırmacılar tarafın dan tam olarak değerlendirilemediğinden Şah İsmail sadece İran hükümdarı olarak tanınmıştır. Bu konu yalnızca Faruk Sümer’in Safevî Devleti’nin kuruluşun da Türkmenlerin rolünü inceleyen (Safevî Devletinin Kuruluşunda Anadolu Türkmenlerinin Rolü) adlı kitabından başka hem Kızıl başlar, hem de Şah İsmail hakkında kapsamlı bir çalışma ortaya konulmamıştır. Sümer bu çalışmasında Safevî Devleti’nin kurulu şunda yer alan Kızılbaş boylarının nerelerden geldiklerini, Safevî Devleti içindeki konumlarını teferruatlı bir şekilde ele almıştır.Kurucu unsurlarının Kızılbaş Türkmenlerden oluşması, Safevî saraylarında devletin resmi dilinin Türkçe olması, hatta Safevî hükümdarı Şah İsmail’in Türkçe şiirler yazması, Türk dev letleri arasında Türk kimliği açısından, ilk sıralarda yer alması gerekirken Safevî Devleti’ne mezhebi sebeplerden dolayı genel Türk tarihi içinde yer verilmemiştir. Oysa İran’a hâkim olan ve Safevî Devleti’ni kuran güç bütünüyle Anadolulu ve Suriyeli Kızılbaş Türkmenlerden oluşmuştur. Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar ve nihayet Şah İsmail’in çıkışı da aslında başlı başına bir Türkmen-Kızılbaşlar hareketidir.

Bu çalışmanın ana omurgasını Safevîyye Tarikatı ve devamın da oluşan “Safevî Kızılbaş Devleti” oluşturmakla birlikte hem Safevî Tarikatı hem de Şah İsmail’in Safevî Devleti’ne hükümdar lık yaptığı dönemde bölgede hüküm süren başta İlhanlı Devleti (1256-1335), Osmanlı Devleti (1299-1922), Timur Devleti (1370-1405), Karakoyunlu Devleti (1380-1469), Akkoyunlu Devleti, (1378-1501) ve Memlûk Devleti (1250-1517) hakkında ve ayrıca Safevî Devleti’nin sınırlarını genişletmesi sürecinde irili ufaklı bir çok devlet ve beyliklerle ilgili de detaylı bilgi içermektedir. Bu çalışma, “Şah İsmail Safevî Kızılbaş Devleti” adını taşıyan Şeyh Safiyüddin’le (1252-1334) başlayan, Şah İsmail’in ölümü nün ardından (1487- 1524) oğlu Şah Tahmasp’ın on yıllık hü kümdarlık dönemini (1524-1533) de içine alan çalışmayla son bulmuştur. 

Pek çok yönüyle uzun ve meşakkatli yoldan geçilerek gelinen, kapsam ve içerik bakımından oldukça geniş tutulan bu çalışma sekiz ana bölümden ibarettir. Bölümlerin sıralamasında büyük ölçüde kronolojiye uyulmuştur. Bu çalışmayı yaparken Safevîlerin soyağacı, etnik kökeni ve inancı (mezhebi) konusunda çok zorlandığımı söyleyebilirim. Dönemin kaynakları birkaç Venedik ve Anonim tarihçiler dışın da hem yanlı hem de yetersizdir. Gene de o dönem dini-sosyokültürel yapıyı dikkate alarak metodolojik (yöntembilimsel) bir bakış açısıyla en doğruya yakın olanını yazmaya çalıştım. 

Bu kitabın hazırlanışı sırasında kaynak eserler konusunda tavsiyede bulunan Sayın Prof. Ahmet Yaşar Ocak, Sayın Prof. Ramazan Acun, Sayın Prof. Mehmet Öz ve Dr. Yalçın Çakmak’a, çalışmayla ilgili değerli görüşlerini esirgemeyen dostlarıma te şekkürü bir borç bilirim.

Related Articles

Yasal Uyarılar