Önsöz

“Homeros’tan Yaşar Kemal’e Özlü Sözler ve Yaşam Öyküleri” adlı kitabımı çalışırken; Tasavvuf ve Tekke edebiyatı gibi birbirine girmiş, birbirini etkilemiş, geliştirmiş, karışıp kaynaşmış; Bâtıni-Alevi inancını oluşturan, Tasavvuf ve Tekke edebiyatında öne çıkmış; düşüncelerini “Varlık Birliği” ekseninde yaymış şahsiyetleri  ayrı bir kitapta toplamayı düşünmüştüm. Gece Kitaplığı’nın böyle bir çalışma yapmamı istemesi üzerine çalışmayı başlattım.

“Varlık Birliği” eksenli Tasavvuf Edebiyatı, Antik Yunan filozofları Plotinos ve Proklos’la başlayan Platon tarafından ele alınarak İslam ve Yahudi düşüncesi üzerinde etkili olan Yeni-Platonculuk adını taşıyan sistem IX. yüzyılın ortalarında Beyazd-ı Bestami’yle İran’da vücut bulmuş (hayata geçirilmiş) ve Cüneyd-i Bağdadi, Hallac-ı Mansur, Hasan Sabbah, Feridüddin Attar, Şıhabuddin Sühreverdi, Muhyiddin Arabî, Şems-i Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi, Sadreddin Konevi, Fazlullah Hurufi, Şeyh Bedrettin, Seyyit İmadeddin Nesimi gibi veli ve düşünürlerle İslam coğrafyasında varlığını devam ettirmiştir.  

Tasavvuf Edebiyatı, “Enal Hak” diyen Hallac-ı Mansur, Fazlullah Hurifi ve Seyyit İmadeddin Nesimi’yle “Varlık Birliği” düşüncesi daha sonraki yüzyıllarda geniş kitleler üzerinde, özellikle Alevi-Bektaşiler üzerinde yüzyıllar boyu etkisini sürdürmüştür.

Tasavvuf, insanın nefsini yenerek, mutlak varlığa ulaşması; insanın kendini yokluk unsurundan kurtararak, içindeki Tanrı'yı bulmasıdır. İçindeki Tanrı'yı bulan insan "Enel-Hak" (Ben Tanrı'yım) der. Bu aşamaya varan insanlara tasavvuf düşüncesinde insan-ı kâmil (olgun insan), halk arasında "ermiş" “veli” denir. Kendini Tanrı'nın varlığına karışmış duyan "ermiş" “veli” insana göre evrende artık ikilik yoktur, her şey "bir" dir. 

Tasavvuf inancı içinde, büyük İslâm düşünürü Hallâc-ı Mansur "Enel-Hak" (Ben Tann'yım) dediği için Abbasi Halifesi Muktedir’in buyuruğuyla Bağdat'ta (922) kolları bacakları kesilerek öldürülür. Şıhabuddin Sühreverdi, “varlık birliği” inancını yaydığı için Selahaddin Eyubi’nin buyuruğu geregince 1191’de Halep’te öldürülür. Hallac-ı Mansur’un izini süren Azeri şairi Seyyid İmadeddin Nesimî’de 1414-19 yılında Halep'te diri diri derisi yüzülerek öldürülür. Fazlullah Hurufi, “Ayin-i Cedid” olarak nitelenen görüşleri şeriata, İslam inançlarına aykırı bulunduğu için Miran Şah’ın emriyle 1394’te Şirvan’da boynu vurularak öldürülür.

 XII. yüzyılda Ferîdüddin Attar, daha önceki yüzyıllarda yaşayan Cüneydi Bağdâdî ve Hallâc-ı Mansur’un izinden yürüyerek, eski inançlarla da beslenerek, Tanrı ile insan ayrımını kaldırmış, ancak Tanrı insanla, insan Tanrı ile vardır, ikisi de birbirinin varlığını gerekli kılarlar, görüşünü ileri sürmüştür. 

XIII. yüzyılın ortalarından itibaren Muhyiddin Arabî, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi, tasavvufa çok açık bir yorum kazandırarak, eski akımı yeni düşünce ve görüşlerle geliştirmişlerdir. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, tasavvuf görüşüyle tarikat anlayışını birleştirmiş Mevlevilik Tarikatı'nın temellerini atmış, XIV. yüzyılın başında oğlu Sultan Çelebi tarafından Mevlevilik kurumsallaştırılmıştır. 

XII. yüzyıl ortalarına kadar süren ve yavaş gelişen tekkeler, onlara bağlı kuruluşlar, bu yüzyılın ortalarından sonra hızla gelişmeye başlamış, Anadolu'da Hacı Bektaşi Veli ile başlayan Bektaşilik Tarikatı XVI. yüzyılın başında Balım Sultan’la kurumsallaşmıştır. 

Tasavvuf edebiyatı genellikle, Yesevilik, Vefayilik, Mevlevilik, Haydarilik, Hurufilik, Bektaşilik, Bayramilik, Melamilik, Bedreddinilik,  gibi ana tarikatlarla Anadolu'da hızla yayılmış, böylece tasavvuf bir tekke öğretisi niteliğini kazanmıştır.

XII. yüzyılda, Ahmet Yesevi ile birlikte Türkistan’da ortaya çıkan Tasavvufi Tekke edebiyatı, XIII. yüzyılın ortalarından itibaren Hacı Bektaş Veli, Şeyh Edebalı, Saru Saltık, Yunus Emre, Safüyüddin Erdebilli, Âşık Paşa, Molla Saadeddin (Said Emre), Seyyid Ali Sultan, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli, Balım Sultan, Kalender Çelebi, Şah İsmail (Hatayi), Fuzüli, Şeyh İsmail Maşuki, Yemini, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Virani, Kul Nesîmî, Kazak Abdal, Teslim Abdal, Edip Harabi’yle XX. yüzyıla kadar duygu, düşünce ve inançlarını tekkelerde daha çok şiirle dile getirmişlerdir. 

Alevi Bektaşi tekke edebiyatı, 13. yüzyıldan itibaren Yunus Emre ve Alevi Bektaşi edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Kaygusuz Abdal’la zirveye çıkmıştır.  1240’ta Tasavvufi Tekke edebiyatının etkin isimleri Baba İlyas, Baba İsak, Selçuklu yönetimine karşı ayaklanma girişiminden, dolayı idam edilmişlerdir. Şeyh Bedrettin, Ortak üretime ve tüketime dayalı bir devlet kurma girişiminden, Şeyh İsmail Maşuki Melamilikle ilgili sözlerinden, Kalender Çelebi Osmanlıya karşı ayaklanma girişiminden, Pir Sultan Abdal, Safevi Şahları adına Anadolu’da faaliyetleri ve söylediği şiirlerinden dolayı Osmanlı yöneticileri tarafından idam edilmiştir. 

Yukarıda belirtilen “Varlık Birliği”ni benimsemiş, yaymış, bunun için bedel ödemiş Tasavvuf ve Tekke edebiyatı içinde öne çıkmış mutasavvıf ve ozanların yaşam öykülerine, geliştirdikleri felsefelerine, eserlerine ve şiirlerine “Hallac-ı Mansur’dan Edip Harabi’ye Batıni-Alevi Tasavvuf ve Tekke Edebiyatı’nın Gelişim Süreci ve Öncüleri” adıyla iki bölüm ve 40 başlık altında yer verilmiştir.  

Related Articles

Yasal Uyarılar